Kendinizden Kaçamazsınız!.. (You cannot avoid yourself!)

(For English version of the article, please choose english language option from the right column. Translation is a google translation with 90+% correct translation. You anytime can ask any question if you feel a hasitation and think it is important to understand.)

Beğendiğim bir söz var. ” Başınıza ne geliyorsa kendi yüzünüzdendir.”

İyi veya kötü giden iş ilişkileri, aile hayatı, içsel dünyamız… Her başımıza gelen şey %90 bizim kendi yüzümüzden olur.

İnsanlar ise bunun bilincinde olmadan daima sorumluluğu kendisi üstlenmek yerine, başkasını suçlamayı tercih eder. Haşa, yetersizlik benden dolayı değil, ben elimden geleni yaptım, ancak “O böyle yapmasaydı”, “bu şöyle yapsaydı”, “birileri bana yardımcı olsaydı”, “imkan sağlasaydı”, “elimden tutsaydı”, “engel olmasaydı”, “kıskançlık yapmasaydı”, “kabul etseydi”…. Yüzlerce daha benzer anlamlara gelebilecek başkasına yamayabileceğimiz suç etiketleri yazabilirim.

Bize göre biz işimizi tam yaptık. Ama o yolda başkalarının da işlerini tam yapmaması bizi hedefe ulaştırmadı. Her şey onların suçu…

Hani eski devirlerde büyünün tutması için gezegenlerin veya yıldızların aynı hizaya gelmesini beklerler, tutmazsa yıldızları suçlarlarmış, aynı hizada olmadığı için tutmadı diye. Milyon yılda bir olacak bir olay, işlerin rast gitmesinin tek ümidiymiş. Bizim de yaptığımız bundan farklı sayılmaz aslında. Her şey doğru gitseydi başaralı olacaktık.

Onlarca belki yüzlerce ihtimalin bir araya gelip hepsinin hatasız doğru işlemesi sonucu başarılı olmayı bekliyoruz. Ya da aslında kendi beceriksizliğimizi veya başarılı olmak istemememizi bunlarla mı örtmeye çalışıyoruz?

Ülkede kriz olmayacak, dolar fırlamayacak, müşterilerde para olacak, müşteri ürün hizmet almaya benim satmak istediğimden daha istekli olacak, rakiplerim benim faydama rekabetten çekilecek veya kafa karıştırmayacak kadar farkla yüksek fiyat teklifi verecekler, müşteri tam benim sattığım ürüne ihtiyaç duyacak, ben elimdekinin onun ihtiyacına uyduğunu ispat için uğraşmayacağım vs vs… Buna bizim memlekette ” Ölme eşeğim ölme, beni yollarda koma” derler.

İşimizi krizlere, işlerin doğru ve yolunda gitmemesine göre kurgulama yeteneğimiz yoksa suçlu bulmaktan kolay bir şey yok. Ne zamana kadar? Tabi ki suçlunun da sorumlunun da biz kendimiz olduğunu anlayana kadar.

Dilersek hayatımızı kökünden değiştirme kabiliyeti hepimizin içinde mevcut. Ancak bunun ilk adımı başkalarının yaptıklarında dahi kendi sorumluluğumuz olduğunu kabul etmekten geçiyor.

Biz bir konuda eksik önlem aldık ki rekabeti okuyamadık,

Biz ekonomiyi okuyamadık, dolar fırladı,

Yanlış zamanda yanlış harcama veya atılıma girdik,

Müşteri almaktan vazgeçti, çünkü yeterince doğru şekilde ürün veya hizmetimizi anlatamadık…

Bir süre sonra bulunduğunuz yer sizi sıkmaya, bunaltmaya başlar, çünkü herşey ters gidiyordur. Ah o patronunuz, bir sizin dediğinizi dinlese, ah o müşteriler, bir siparişi onaylasalar, her gün kapılarını eskittirmeseler… Her şey ter gidiyor, yer değişikliğinin zamanı da geliyor sanki.

Maaş zam zamanı da patron yine hedeflerinizi tutturmadınız, KPI’larınız yerlerde diye başlayacak. Piyasa iyi de siz mi yapamadınız sanki!!!

Der, ve yeni bir yere doğru kanat açarsınız ilk tazminatı alma ihtimali doğduğunda veya artık dayanamadığınızda.

Yeni bir yer, yeni bir başlangıç, yeni bir fırsatlar dünyası dersiniz… 3 ay sonra, o da ne? Aynı sorunlar orada da var. Siz sorunlardan mı kaçtınız? Yoksa kendinizden mi? Sorumlulukları başkasına attığınızda ne güzel siz, sizce temiz ve pirüpaktınız. Size fırsat verilse her şeyi başarabilirdiniz değil mi?

Ancak gittiğiniz yerde aslında sizi bekleyen, yine başarısızlığa sizi sevk edecek, yine sizin tüm planlarınızı alt üst edecek en büyük etkeni unuttunuz. Oraya gidip ilk iş yapmaya başladığınızda sizin ardınızdan geldiğini fark etmediğiniz bu en büyük probleminiz karşınıza dikildi.

Kendiniz! Sorumluluğunu almayı hiç istemediğiniz kendiniz. Siz nereye gitseniz ardınızdan gelip, sizin her işinizi bozacak olan kendiniz.

Yazımdan kader yoktur şeklinde bir mana çıkarılmasın. Kader vardır. Bazı olaylar engellenemez şekilde başımıza gelecektir, bunu yaşamanız gerekecektir. Ancak devamında başınıza gelenin sizin için nasıl sonuçlanacağı, başınıza gelen olaya karşı takındığınız tutum sonucu belirlenecektir. Burada en önemli olan, sorunlarda sorumluluğu ne oranda üstlendiğimiz, kendi hatalarımıza odaklanıp düzeltmeye çalıştığımızdır.

90/10 kuralı kaderimiz ve başımıza gelen olayların nasıl sonuçlanacağı konusunda bize inanılmaz bir formül ortaya koyuyor.

-Hayatın yüzde 10‘u, sizin başınıza gelen, beklenmeyen olaylardan oluşur.
-Hayatın diğer yüzde 90‘ı ise sizin bu başınıza gelenlere karşı verdiğiniz tepkiler ile ortaya çıkan durumlardır.

-İnsanlar anlamsız şeyler söyler ve yaparlar.
-İnsanlar hasta olurlar, arabalar bozulurlar. Uçaklar geç kalır ve bütün planlarımızı alt üst ederler. Trafikte bir sürücü canımızı sıkabilir v.s. bu yüzde 10‘luk kısım tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşir.

Diğer yüzde 90‘lık kısım farklıdır. Diğer yüzde 90‘lık kısmı siz belirlersiniz.

Bu duruma bir örnek vermek gerekirse…

Sabah kalktınız ve işe gitmeden önce ailece kahvaltıya oturdunuz.  Çocuğunuz kahvaltıyı ederken, eşiniz size gömlek ütülüyor ve yetiştirmeye çalışıyor. Bu arada masada bir şeye uzanan kızınız, kaza ile elini çayınıza çarpıp üstünüze dökülmesine sebep oluyor. O an sinirle ve can yanması ile kalkıyorsunuz yerinizden.

” Dikkat etsene kızım, kocaman oldun hala sakarsın. Üstümü mahvettin. Yeter artık.” 

Diye bağırmaya başladınız.

Kızınız korku ile odasına kaçtı ağlayarak.

Siz söylenerek yatak odanıza gittiniz ki yeni bir pantolon giyesiniz.

Bu arada eşiniz elindeki ütüyü unutmuş, okul saati gelen kızınızı teselli etmek ve servise yetiştirmek için onun odasına yöneliyor.

Dışarıdan ısrarcı bir korna sesi duyuyorsunuz ve siz okul servisini hatırlıyorsunuz.

Eşinize hemen kızınızın hazırlamasını yoksa servisi kaçıracağını söylüyorsunuz, ancak siz pantolon değişene kadar, eşiniz kızınızı hazırlayamıyor ve servisi kaçırıyorsunuz. 

Aşağı hırsla indiğinizde ise ütünün gömlek üstünde kaldığını görüp, çıkan dumanlar ile daha da sinir katsayınızı artırıyorsunuz.

Eşinize de kızıyor bağırıyorsunuz dikkatsizliği için. Her şeye siz mi dikkat etmelisiniz? Sizsiz bir gün hayatta kalamazlar değil mi?

Eşinizin üzüntü içinde diğer gömleği ütülemesini bekliyorsunuz.

Bu arada kızınız şiş gözlerle aşağı iniyor. Kahvaltısını tamamlamıyor.

Gömleği, ardından ceketinizi de üstüne çekip, kızınızı okula yetiştirmek için arabanıza yöneliyorsunuz.

Yolda tüm sürücüler sanki üstünüze sürüyor. Kim veriyorsa onlara ehliyeti? Kasaptan mı almışlar nedir?

Kızınız okula geç de kalsa yetişiyor, müdüre dert anlatıyorsunuz bir beş dakika. Servis şoföründen giriyor, eğitim sisteminden çıkıyorsunuz sinirle beş dakika içinde. Bu milli eğitimin de, okulunun da…

Sonra işe gidiyorsunuz, trafik her zamankinden berbat. Ofise yarım saatten fazla geç kalıyorsunuz. İçeri giriyorsunuz. Yine suratı düşmüş, meymenetsiz sekreteriniz karşılıyor sizi ve bir müşterinizin sizi saat 9’dan beri beklediğini artık çay kahve ile oyalayamadığını, kalkmak üzere olduklarını söylüyor. Bir sinir patlaması da sekreterinize yaşıyorsunuz. Sizin ne yaşadığınızdan haberi yok, boş boş konuşuyor değil mi?

Ve toplantıya giriyorsunuz…

Peki,

O toplantının sonucunun ne olacağını tahmin edebiliyor musunuz? Olumlu mu sonuçlanır, olumsuz mu?

Ne kadar kötü bir gün başlangıcı oldu değil mi? Her şey tersine tersine gelişti, sanki bir şey ters giderse her şey ters gider diyen Murphy Prensibi bugün size çalışıyor.

Ya sabah küçük bir davranış değişikliği sizin bütün gününüzü düzeltir ve güzel geçmesini sağlayabilir demiş olsam?

Kızınızın üzerinize çayı döktüğü andan alalım filmi başa. Kızınız uzanırken kaza ile eli çay bardağınıza çarptı ve çayı üstünüze döktü.

Kızınız korktu, kızacağınızı ve bağıracağınızı düşündü. Ancak siz;

“Yok bir şey kızım. Soğukmuş, bak bir şey olmadı. Artık sen büyüdün, biraz daha dikkatli olman gerekiyor. Tamam mı benim güzel kızım” deyip, sakinleşmesi için yüzünüze kocaman bir gülücük yerleştirdiniz.

Kızınız korkmadı, eşiniz gülümsedi anlayışlı babacan halinize ve bu arada servis kornasını duyan kızınız size veda ederek, koşarak okuluna gitti. Siz gömleğinizi giyip, eşinizin uğurlaması eşliğinde evden çıktınız. Güzel bir gün, güzel bir hava. Huzurunuzu hatalı sollayan o şoför bile bozamaz.

Ofisinizden içeri girdiniz, sekreteriniz sizi karşıladı. Asık suratına bir gülücük yerleştirmek için bir iltifat ettiniz o çirkine bile. Gülünce ancak çekiliyor huysuz. Ve herkesi selamlayıp birazdan başlayacak toplantınıza hazırlanmaya başladınız.

Sizce şimdi o toplantı nasıl geçecek? Sonucu olumlu mu olacak, olumsuz mu?

Cevabınız doğru. Sadece bir küçük davranış değişikliği sizin bütün gününüzü değiştirebilir.

Hayatınızda başınıza gelen olayların yüzde 10’u kaderdir. Engelleyemezsiniz. Ancak sonrasında ne yapacağınız, nasıl davranacağınız, tutumunuz sizin elinizdedir. Kalan yüzde 90’ı siz belirlersiniz. Her kötü durumda doğal tepki yerine, bu kuralı bilerek olumlu tepkiler vermek, olumsuz yüzde 10’un dahi sonucunu olumlu kılmaya yetebilir.

İş hayatınızda bir şeyler ardı ardına ters gidiyorsa bu kuramı düşünün ve hayatınızı bir daha gözden geçirin. Muhtemelen bir noktada hatanızı bulup düzeltme şansınız olacaktır.

Not: Diğer yazılarımı da okumayı, beğenmeyi, abone olmayı ve yorum yapmayı unutmayın.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s