ACI VAR MI ACI?

Bir şeyler yolunda gitmiyor, istedikleriniz gerçekleşmiyor mu? Yoksa piyasa berbatken sizde kötü giden bir şey yok mu? Hayır canım! Her şey yolunda sizde. İşler tıkırında. Satışlarınız artıyor. Satıcılarınız da memnun ve siz güzel bir gelecek planlıyorsunuz. Hem sizde kötü giden bir şey olmaz, olamaz. Neden olsun ki? Mi?

Pandemi sonrası piyasa hiç de beklediğiniz gibi düzelmiyor, para akış yatağı değişti. Sizin sektörünüze pek gelmiyor artık ama sizde sorun yok. Değil mi?

Birbirimize dürüst olalım, karşılıklı dürüstçe durumu değerlendirelim. Gerçekten durum dışarıya göstermeye çalıştığınız gibi iyi mi, “yoksa dışı seni, içi beni yakar” misali aslında berbat durumda ama siz kabullenmekte zorlanıyor musunuz?

Sorunları aşmak için tedbirler alıyorsunuz, yeni satıcılar, farklı ürünler, yeni bir CRM yazılımı, yeni hedefler ve KPI düzenlemeleri ve bol bol ziyaretler… Sonra bir iki kıpırdanma, ama astarı yüzünü geçiyor hiç de beklediğiniz gibi değil. Fakat dost var, düşman var, en büyük düşman kendimiz. Başaramadığımızı kabul edemiyoruz. Gizli gizli korkuyoruz belki de ama inkar etmeyi tercih ediyoruz, hiçbir şey olmamış gibi…

Bir densiz tanıdığınız gelip ikide bir yanlış yaptığınızı, sorunun daha kötüleşeceğini, sizi de etkileyeceğini, birşeyler yapmazsanız geç olacağını mı söylüyor? Ne büyük densizlik, oysa bir sorun yok bizde, biz gayet iyiyiz, değil mi?

Meşhur soruyu sorayım size… Acı var mı acı?

Kübler: Ross Modeli insanın ölüm öncesi 5 farklı duygu seviyesini anlatan bir modeldir.

Ticari hayatımızda veya herhangi bir sorunu yaşamaya başladığımızda hepimizin farklı hız ve şiddetlerde yaşadığımız duygu hallerinden ilki RET ETME basamağıdır. “Kim, Ben mi, ne alaka, olamaz, bana olmaz” gibi önce sorunlarımızı ret etmekle başlarız düşüşe. Kendimize yakıştıramayız. Gururumuza yediremeyiz. Ya da yaptığımız her şeyi beğendiğimiz için içinde bizi aşağı çeken sorunları ret ederiz gurur ve kibirden. Ufak tefek dalgalanmalar deriz, küçük görür, değerlendirmeye almayız, görmeze geliriz, halı altına süpürürüz. Kimse görmez, biz de ortaya sermezsek kendiliğinden yok olacağını sanırız.

Pandemi dönemine uygularsak; “artık hiçbir şey aynı olmayacak” mottosunu her gün duymaya başladık. Ama hayır işler eski haline döner, yine eski bildiğimiz gibi çalışmaya, aynı şekilde para kazanmaya devam ederiz düşüncesindeyiz değil mi? Sadece biraz daha zaman. Bu ülke neler atlatmadı ki? Evi de ipotek ettin zaten, yeni yatırımlara bütçe için. Veya daha yeni 2 yıllık bir projeye imza attın, kredi bulman gerekecek, kriz en son istediğin şey. Aman ağzını hayra aç, çağırma kötüyü… Öyle mi? Hayır pek de öyle olmayacak, siz kabul etmeseniz de… Gerçekten birçok şey siz farkına varamazsanız da kabul etmeseniz de değişti.

İkinci seviyede, sorunların yok olmadığını ve bizi ufaktan rahatsız etmeye başladığını görürüz. “Nereden de çıktı şimdi bu, ya da neden bana denk geldi” gibi her rahatsız ettiğinde bir SİNİR HARBİne başlarız. Ancak sinirlenmekten başka bir şey yapmayız fazla. İşler ne güzel gidiyordu. Hatta büyüme planlarımız vardı. Tam bir atılım veya işlerin bolluğundan rahatlama dönemine girecektik. Nereden de çıktı bu pandemi? Değil mi? Neyse rahatsızlık verse de bu da 3 5 güne geçer, biz işimize bakarız. Ama 2 ay oldu hala sürüyor, sanki hafiften zorlamaya başladı mı ne? Kredi taksitleri aksamaya, işe gidemeyince ödeme dengesi de bozulmaya başladı, işçiye maaş vermen lazım, ama iş yapamıyorsun, nasıl olacak bu iş? Geceleri de uyku tutmuyor, sürekli aklımda, sinirlerim harap… İkinci aşama sinir harbi moduna hoşgeldin.

“Allah’ım yardım et, şu işi bitireyim zaten kenara da birkaç ihtiyat akçesi koyarım, kriz o zaman gelsin. Fakir fukaraya bile yardım ederim. Adak keserim, ne olursun? Şimdi değil.” Artık sorun sarmalı boğazımıza sarılmaya başladı ise, PAZARLIK etmeye başlarız. Çünkü sorunu görmüş, kaçınılmaz olduğunu anlamış ve sinirle çözülemeyeceğini anladığımız için elimizdekileri korumanın yollarını aramaya başlamışızdır. İlk aşamada vaatler veririz çevremize, “şu olursa, bunu yapacağım” gibi, ön şartlı, bol eğerli…

” Abisi, bu ayı atlatayım söz, bak durum kötü, maaşını ödeyemesem ne yapacaksın, sen zam diyorsun, kriz geçsin söz.”

“Canım, aşkım ben de biliyorum, tatili hak ettin, hak etmedin mi diyorum. Ama bak bu arabayı satayım, daha ucuz bir araba alayım, yakıttan tasarruf yapayım, söz arabadan kalan farkla seni götürürüm.”

“Ahmet Bey biliyorum ödemelerimiz aksadı, bana iki ay daha müsaade edin, söz gerekirse faizi ile öderim, lütfen tedarik kanalımızı kesip elimizi kolumuzu bağlamayın.”

“Eğer piyasa düzelirse, kenara yeterince birikim yapacağım, çalışanların sigortasını tam yatırım, prim sistemine geçeceğim. İşini bilen bir müdür alacağım. Profesyonel insanlara daha çok güvenip, burnumun dikine gitmeyeceğim. Lütfen, piyasalar düzelsin… O zaman gör sen beni…”

Ama çağrınıza olumlu bir cevap alma şansınız yok gibidir, değil mi? Ne dualarınız sizin sıkışınca yaptığınız vaatlere bir cevapla döner. Siz bile inanmazsınız ki yapacağım dediklerinize! Ne çalışanınız maaş almadan 2 aycık daha çalışmayı veya zam almamayı kabul eder… Ne eşiniz sıkışık durumunuzu umursar, o yazlığa siz olmasanız da gider… Tedarikçiniz zaten kendi derdinde, sizi yeterince idare ettiğini düşündüğünde “Önce Canan” moduna geçiş yapıp, size kapıları kapatabilir. Ve size kala kala sadece anı yaşamak, DEPRESYON içinde tek başına kabuğunuza çekilip, “Ben şimdi ne yapacağım?” diye sızlanmak kalır. Yataktan evden dışarı çıkmak istemezsiniz. Ne maaşları ne evin faturalarını ödemeye dermanınız kalmamıştır. Sorun sizce o kadar büyümüştür ki, aklınıza bile getirmek, biraz düşünmek dahi size acı vermeye başlar. Ofisi açmak istemezsiniz, çalışanlarınızı zaten 1050 liraya açığa almak zorunda kaldığınızdan iş bile yapamaz duruma gelmişsinizdir. Her geçen gün çığ gibi büyüyen sorun aşılamaz hale gelmiştir. Yenildiniz. Artık bir acı var değil mi?

Emin olun çok enerjik gözükse de, her şey yolunda havası vermeye çalışsa da, birçoğunuz bu aşamaların 2nci veya 3ncü aşamasını geçti bile. Farklı şiddetlerde olabilir, ama herkes bunları bir şekilde yaşadı.

Artık ne pazarlık edecek gücünüz kalmıştır, ne de depresyonda size bir ışık ümidi. Yapılacak bir manevra kalmamıştır. Dibi ya gördünüz, ya da indiniz ve size kimsenin bir yardımı olmuyor. Zamanında ufak gördüğünüz, yok saydığınız, “Bana bir şey olmaz abi” dediğiniz sorun sizi yendi, bitirdi. Olmaz dediklerinizin hepsi oldu, başınıza geldi. Ne yapacaksınız şimdi?

İşte bu noktada yapılacak bir şey olmadığını, gidenleri geri döndürmenin, her şeyi eski haline çevirebilmenin, eski normale dönme şansının kalmadığını KABULLENME aşamasındasınız. “Ne olacaksa olsun artık, ben zaten bittim.” dersiniz. Ve en güzel soruyu soruyorsunuz kendinize. Şimdi ne yapacağım?

Yeterince sinir harbi ve depresyondan geçtiniz, yeterince göz yaşı döktünüz ve şunu gördünüz ki, gidenlerin hiç biri geri gelmeyecek. Elinizde kalanlardan yeniden başlamanız, kendinize yeni dünyada, yeni normalde yeni bir hayat kurmak zorundasınız.

Güne duş alıp, enerjik bir şekilde başladığınız gibi, sorunlarınızdan temizlenip, mevcut durumu kabullenip, yeniden başlamanız gerekecek. Eğer iş yeri sahibi sizseniz, veya işini kaybeden, yukarıdaki aşamaları bir an önce geçip, hızlıca kabullenme aşamasına gelmeniz sizin faydanıza olacaktır.

Peki şimdi ne yapacağız? Bu konu da diğer yazılarıma konu olarak kalsın 🙂 . Bana da yazacak konu olsun, hepsini bir seferde anlatıp bitirmeyeyim.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s