Satıcı olamayacak kadar dürüst olmak!!! (Too Honest to be a salesman!)

(For English version of the article, please choose english language option from the right column. Translation is a google translation with 90+% correct translation. You anytime can ask any question if you feel a hasitation and think it is important to understand.)

Yukarıdaki cümle bana söylendiğinde ne kadar irkildiğimi tahmin edemezsiniz. Ne zaman bu iki kavram; satıcılık ve dürüstlük birbirinden tam zıt anlamlara döndü? Ne zaman güveni kaybettik? Satıcılık üçkağıtçı insan işi midir? Dürüst insan satıcı olamaz mı? Satıcı her zaman müşterisini kandıran kişi midir? Hayatımızı insan kandırarak mı sürdürüyoruz? Ne kadar ağır ve incitici bir ima var farkına varabildiniz mi?

İş dünyasında yıllardır duyduğum bir klişe vardır. “Dürüstlüğümüzden dolayı kaybettik.” Dürüstlük kaybettiren bir haslet midir? Yoksa kaybedenlerin,  belden aşağı vurmaya hazır olduklarını ifade etmek için aradıkları sanal bir suçlu mudur dürüstlük?

Dürüst insan hep kaybeder mi? İşin sonunda iyiler dürüstler mi kazanır, yoksa kaybeder mi?

Akılda deli sorular, sordukça yenileri çıkıyor meydana değil mi?

Dürüstlük kazandırır mı kaybettirir mi bilemem, ancak bildiğim şu ki, bu şikayetleri edenlerin bu değer yargıları zamanla kaide haline geliyor. Yakın iş ilişkisinde olanlar da bu yaklaşımdan etkileniyor, ve bütün piyasalara bu düşünce bir kanser gibi yayılıyor.

Satış işi temelde karşılıklı güvene dayanması gereken bir faaliyettir. Satıcı karşısındakinin ödeyeceğine, alıcı da parasının karşılığını alacağına güvenir en basit anlatımla.

Ancak zamanımızda nerede ise küreselleşen ekonomik dar boğazlar insanları dürüstlükten taviz verme noktasında daha hızlı ikna edebilir duruma geldi. Bununla da kalmadı. İnsanlar bu durumu “işin devamlılığı için, yaşayabilmek için” gibi hayati konularla gerekçelendirerek, dürüstlük ekseni dışına çıkan davranışlarına haklılık kazandırmaya, yapılanın gerekli olduğuna kendilerini inandırmaya başladılar.

Her zora giren, her ekonomik kriz yaşayan, işinde, satışında, verdiği hizmette üç kağıda kaçmaya başlarsa işin sonu sizce nereye varır. Alan satıcıya güvenmez, satan alıcıya güvenmez, müşteri ürüne güvenmez, hizmet alabileceğine güvenmez… Bu piyasaların komple intiharıdır.

İş hayatımızda farklı sektörlerde çalışıyor, üretiyor veya ürünlerin satışına aracılık ediyor; perakende, sosyal medya, bilgi teknolojileri, basın-yayın, sağlık, eğlence, sigortacılık, kişisel bakım, otelcilik, restoran işletmeciliği, bankacılık, siyaset gibi alanlarda hizmet sunuyoruz. Şimdi sıkı durun ve şu üç soruya cevap verin!

1. Her nerede çalışıyorsanız faaliyetleriniz sırasında başkasının bilmediği ama yalnızca sizin bildiğiniz bir konuda karşı tarafın yanılgı içinde olması, zarar görmesi veya bunun ihtimal dahilinde olması durumunda çıkar sağlamanız sizin için rahatsız edici midir?

2. Kaybetmek pahasına bu durumun önüne geçer misiniz?

3. Dürüst davranmadığınız bir durum olduysa kendinizle nasıl bir hesaplaşma içine girdiniz?

Dürüstlük her işin doğasında olması gereken, sorulmasının bile abes olduğu bir özelliktir. Nasıl ki gıda işinde temizlik esas ve sorulmaması bile gereken bir durumken, gerçekte nerede ise hiç uygulanmıyor olması gibi, artık, her işte olması gereken dürüstlüğü de çoktan kaybetmişiz. Hayatın en temel dinamikleri tek tek yıkılmış ve biz bu ortamda hala güven arıyoruz… Karşımızdakini kandırabilecek ilk fırsatı kollarken… Dürüstlük o kadar ayağa düşmüş, kandırmak o kadar kurumsallaşmış ki, kişi karşısındakinin nasılsa kendini kandıracağını değer olarak almış, dürüstlük yerine kandırmak temel değer olmuş, ilk kandırılan safdil ben olmayayım diye, herkes önce karşısındakini dolandırmaya çalışır hale gelmiş.

Her faaliyet ilk başladığı noktada bu şekilde başlarsa, ekmeklik un satan içine kilo çok gelsin diye 3ncü sınıf un katarsa, fırıncı gramajdan çalarsa, meslek odası buna rağmen satılana birinci sınıf hizmet ve ürün bedeli biçerse… bu iş nereye kadar gider, nerede düzelir?

Bir yerde birilerimizin buna dur demesi gerekmez mi? Distribütör ne olursa olsun satayım düşüncesi ile kendi partnerini ezerse, partner müşteriyi kandırır, veya ölü fiyata piyasaya ürün sunarsa… daha saymama gerek var mı?

Kimler bu işe çanak tutuyor?

* Ayıplı mal üreten, bunlara göz yuman ve satış yapanlar,

* Eskinin “Söz senettir!” geleneksel düsturunu kullanarak sonradan sözünde durmayanlar,

* İkna etmek için kurgulanmış istatistikleri, belgeleri kullananlar,

* Hizmet ya da ürünün alıcısı gibi davranarak satıcı veya hizmet veren tarafı işi projelendirme sürecinde haylice hırpalayarak satışın kapanma aşamasında, gerekçesi belli olmayan vazgeçme beyanını büyük bir zevk içinde yapanlar,

* Piyasadaki işsizliği ve krizi ileri sürerek vasıflı insanları (imkanları olduğu halde) düşük ücretlerle çalıştıranlar,

* Ödeme yükümlülüklerini gerçek dışı sıkıntıları öne sürerek zamanında yerine getirmeyip alacaklıyı süründürenler,

* İşe aldıkları insanları birkaç ay oyalayarak yasa dışı sigortasız çalıştırdıktan sonra işten çıkaranlar,

* İşe alım sırasında adaya karşı yükümlülüklerini belirtip de sonradan yerine getirmeyenler,

* Başkalarının fikirlerini kendilerininmiş gibi kullananlar,

* Yazılı olmayan kültürün boşluklarından yararlanarak “Hatırlamıyorum, öyle mi demiştim?” söylemlerine sığınanlar,

* İnsanların kutsalını (inanç, değerler, din, vicdan) kullanarak yanlış yönlendirenler,

* İş başvurularına yanıltıcı bilgi koyanlar,

* Sunulan ürün ve hizmeti, kaynağı belirsiz kanıtlara dayanarak, olduğundan daha düşük kalitede göstererek ucuza kapatmaya çalışanlar,

* TV ve çeşitli sosyal mecralarda sattığını ilan ettiği ürün yerine sahte ürün ve hizmet sunanlar,

* Piyasalardaki geleneksel pazarlık kültürünü istismar edenler,

* İlkesizliği ilke edinenler,

* İş dünyasında “kim para verirse ona giderim” anlayışıyla profesyonelliği şirket vatandaşı olmayan, o şirketten bu şirkete geçen, piyasa adamı olmak şeklinde algılayanlar,

* Şirket kaynaklarını hoyratça harcarken ücret artışı ve terfi zamanı geldiğinde çalışanların gözünün içine bakarak bütçelerinin olmadığını söyleyenler,

* Şirket imkanlarını özel amaçları için kullananlar,

* Şirket içinde yetkilerini kötüye kullanarak paralel şirketler oluşturup varlıklarını büyütenler,

* Satıcılığı ustaca yalan söyleme tekniği haline getirenler,

* Kişilerin zayıf noktalarından (dikkatsizlik, tecrübesizlik, saflık, güven, hesap bilmeme, yeminli ifadelere güvenme gibi) yararlananlar,

* Dürüst olmaktan, özlü sözlerden, değerlerden, dinden, imandan bahsedip insanları aldatanlar,

* Piyasada iş ilişkisi içinde olunan insanları uyanıklık becerisiyle ustaca istismar etmeyi marifet sayanlar,

* Dürüst davranmamayı haklı göstermek için kötü örnekleri bolca kullananlar.

Bütün bu alışkanlıklar, davranış ve tutumlar kişilik, yakın çevrenin etkisi, piyasalardaki iniş çıkışlar ve sektördeki olumsuz örneklerden öğrenme kaynaklı olabiliyor. Biri yapıyor, diğeri de yapmak için onu sebep gösterip yapıyor, ve genele yayılıyor.

Peki dürüstlük için bir limit var mıdır? 99 işte dürüst olan 1 işinde dürüst değil ise, dürüst sayılabilir mi? Yoksa “ben dürüstüm” diyen bu etiğe bağlı kalmak zorunda mıdır?

Beşbin liralık alışverişte dürüst olanın beşmilyonluk alışverişte işi alabilmek için dürüstlükten taviz vermesi hoş karşılanabilir, gerekçelendirilebilir mi?

Yukarıda üçüncü paragraflarda sorduğum soruyu yeniden sorayım.  Dürüst insan hep kaybeder mi? İşin sonunda iyiler dürüstler mi kazanır, yoksa kaybeder? 

Geçmiş tecrübemden gördüğüm şu benim. Ne zaman işi suistimal edenler dürüst insanlardan fazla olursa, evet, dürüstler kaybeder. Ne zaman dürüstlük daha fazla hakim olursa piyasalara, hayır, dürüstler asla kaybetmez.

Bu durumda piyasanın bir ferdi, yapı taşı olarak, her birimiz bu durumdan sorumluyuz ve bozulan durumu düzeltmek için tavizsiz şekilde önce kendimiz dürüst olmaya, sonra dürüst olmayanları düzeltmeye uğraşmaya, gerekirse ifşa etmeye mecburuz.

Geçen haftalarda Güvenlik Sistemleri toptancısı Biges’in yayınlayarak, etik kuralları ihlal eden firmaları ifşa etmesi ve etik değer vurgulu duyurusu bu işte çok önemli bir adım bence. Tebrik ediyorum. Desteklenmeli, ve diğer firmalar tarafından da aynı tutum devam ettirilmeli. İçimizdeki kötüler ancak bu şekilde ayıklanabilir.

Sektörler hala içlerinde iyilerin olduğunu bilmeli. Bunun için de iyilerin kendilerini daha fazla göstermesine ihtiyacımız var.

Dürüstlüğünüzü pazarlık konusu yapmamanız dileği ile…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s